Şehirler ve kasabalar da tıpkı insanlar gibi zamanla değişkenliğe uğrar.Ama önemli olan, özünü ve benliğini kaybetmemektir. Tıpkı insanlar gibi. Hani bazılarımız büyük sevdalar yaşar.Sevdiğinin şekli şemali çevreye yansır. Sevdiğinin görüntüsü dağda ,denizde yada ağacın zeytinin inde çiçeğinde şekil bulur.Büyük sevdalarını küçük kasabalarda yaşarken,o küçük kasabalar büyük sevdalarının ılıman havası ile şenlenir. İyot kokusu ile coşar.Gecede denize vuran ayın ışıkları ile hazları artar.
Tıpkı gezginlerin ,yada tatile gelenlerin yaz aşkı dedikleri türden yakınlaşmalar ile artar.Ama asla tek gecelik aşklar türünden değildir.Ömür boyu sürecek türden .Çünkü kişinin ilk aşkı bulduğu mekana aşkı da başka olur.
Zaman ihanetini arttırdıkça büyük sevdalıların küçük kasabaları da değişir.Yıllar sonra çok değil üç beş yıl sonra dönüp de geldiği küçük kasabalar kocaman kocaman olmuştur.Sevdalarını büyük yapan kasabanın yolları ,meydanları olmayan apartmanları olmuştur.Tarihi kale duvarları bir vakit olmayan barların çöplüğü olmuştur.İyot kokusunu duymak için denizin kıyısına yürümeye gerek duymadığı kasabanın kıyısının yanına dikilen kocaman apartmanlar ne hava bırakmıştır geride nede iyot.Varsa yoksa odun kömürü ,birde isot. Sonra da sırasıyla barut.
O küçük kasabaların büyük insanlarının yürekleri ,özleri, benlikleri değişmeye başlamıştır. Bir zaman gıpta ile baktıkları büyük sevdalara karşı yüreklerinin bir köşesini yeşil kağıtlara mahkum etmişlerdir.Topraklarını satarken benlik ve özlerini de satmaya başlamışlardır. Üretkenlikleri sekiz ay tüketime yönelmiş ,toplum mühendisliği tarafından irdenelenecek ölçütlerde kendini beğenmişlikleri hayret ölçütlerinde artmıştır. Birden ‘para’ ile her şeyi yapabileceklerini sanmışlardır. Yazları geceleri uyumadan, kışları da uykudan kalkmadan geçirmeye başlayıp en fazla video cd film satılan merkezlerden olmuşlardır.
Her dem verdikleri ödünlerin artması sonucu bağ ,bahçe ,tarla talan olmuş aralarındaki kasabalı birlikteliği yerini kozmopolit bir yapıya dönüştürmüş hatta daha da aşırıya giderek küçük birlikteliklerin birbirini hasetlenmesi gibi bir durum oluşmuştur.Bu küçük kasabaların eskilerinin eserini doyasıya yaşayıp çeken yeni nesil, eski fotoğraflara baktıkça – uff amma da gelişmişiz bee helal olsun bizim pedere demiştir. Şu eski taş duvar hanı mekanı iyi ki müteahite vermiş demiştir.Kiralar artıyor her yıl demiştir.
O taş duvar hanlarda daha şimdiki turizmin olmadığı yıllarda büyük sevdalar yaşayan İrlandalı kız ,yıllar sonra gelip gördüğü taş duvar hanın yerindeki beş katlı apartmana bakıp ohh my Got derken yoldan geçen üç beş yeni göçmen gel kardaş bak aha bunlar bedava gel derken İrlandalı kızın gözyaşlarını sattıkları sahte ipek polyester mendil ile silmişlerdir.
Küçük kasaba büyük büyük yollara binalara kavuşurken ,zeytin ağaçlarının yerini toplu konut alanları alırken tüm yapılan binalara yerleşen insanlar göçmen gelen insanlar olurken artan bina sayısının küçük kasabalardaki ticareti ve turizmi artıracağı sanılırken en fazla borç davaları ile yüz yüze kalınmış bir merkez olunmuştur.Turizm ve sevdaların küçük kasabası neredeyse bir yerden bir yere araçsız gidilemeyen bir kent olmuştur.Benzin ve mazot kokuları iyot kokularını yenmeye başlamıştır.
Bir işin geliştirilmesinin bedelini o işin toprağı çekerse o toprak zamanla pörsür yok olur. Ne kadar daha fazla baskı yapsanız da aynı ürünü verir. O topraktan sağlıklı ve özüne uygun ürün almanın yolu toprağa ağır bir bedel ödetmek olmamalıdır.Toprak eskidikçe zamanla üstündekini de eskitir. Ve bu şartlara uygun bir şekilde çok katlı binalara taşınan küçük kasabanın küçük insanlarının tüm sosyal ilişkileri küçülmüş, misafirperverlik ölçütleri değişmiş yıllarca tek katlı bahçeli evde yaşamaya alışmış insanlarda sağlık problemleri baş göstermiştir.
Bu toprağın öcüdür.Düzensiz yapılaşma sonucu biraz fazla yağmur yağdıkça sel felaketleri yaşanmıştır.Ve toprak daha alacağını bitirmemiştir.
Bu yıl elli milyon turisti ağırlayan İspanyada ne boğanın sesi kesilmiştir. Ne de daracık sokaklar genişletilip eski taş evler yıkılıp küçük kasabaların büyük adamları rüşvet almışlardır. Gelişmişlik için ne toprak yok edilmiş nede sevdalara set çekilmiştir.Sevdasına sahip çıkan insanlar bir yıl sonra geldiği mekanı gene aynı yerinde bulup aynı garson ile sohbet edebilmektedir.
Eleştirilse de binlerce kişi koştururken azgın boğalar kırmızılara saldırmak için koştururken ,bizim toprağımızda şemsiyeciler parasını vermedi diye yerli turistin peşinden koşturmaktadır. Özünü kaybetmek filmi her sezon yenilenmektedir.…
Büyük sevdaların küçük kasabalardan göçmüş kahramanları zaman geçtikçe çocuklarına anlatır: Bak kızım; Biz annen ile bu sokak çeşmesinin köşesinde buluştuk .Onun yanındaki taştan duvar en az iki yüz yıllık bir duvardı.
Biz o duvarın köşesinde kına gecesi yaptık. Senin dedenin babası ustaymış kızım. Bak çok eskilerde bu camiyi yapmış bu caminin yanında bir eski yazılı bir taş vardı. -Baba şimdi bunlar nerde..?- Kızım yıktılar…!!Hiç unutmam kızım bu köşede bir bakkal vardı. Yabancı turistlerden biri istediği cins bir şarap almak için bakkala uğradı onda yok. 200 m ötede başka bir bakkal var ona kadar çırağını eşlik etti tembih etti turisti diğer bakkala gönderdi..
Daha ne anlatayım kızım . Kurban bayramında adettendir.Damat gelin evine her tarafı süslü kurban gönderir.Ben bu koyunu gönderirken en az elli turist fotoğraf çekip konuyu anlayıp beni tebrik etmişti. Şimdi ortada kan..ve çöp…
Kendini ve özünü bilmek ile başlayan bir turizm oluşumu başarısız olamaz. Çok şeylerini satan insanlar sandılar ki,yol sayısı arttıkça gelen çoğalır. Bina sayısı arttıkça kalan çoğalır.Araba sayısı artıkça binen çoğalır. Mekan ve mal sayısı arttıkça alan satan çoğalır. Oysa çoğalan toprağın altında kalan üretimsiz kanalizasyon kirliliği oldu.Sevdalar dumanların ve çelişkilerin arasında gözükmez oldu. Amerikalı bile, ben Amerikan İngilizce’si konuşuyorum benim dilim farklı ve özgün derken küçük kasabanın yabancı dilden neon ışıkları garip isimlerle doldu.Bir gecelik ilişkiler çoğaldı. Lazer ışıkları gibi bir gelip pir giden turist olduğu belirsiz kuzeydoğu ülkesi misafirleri oluştu.
Dansımıza ,özümüze töremize ,yardımlaşmamıza inancımıza şeklimize ve tümden aşkımıza vurgun yabancı misafirler yıllar önce yediği otlu gözlemenin ,lokmanın tadını bağlama ile çaldığımız oyun havaları ile efenin türküsünün eşliğinde sevdalandığı gecenin hatırına yıllar sonra bir kez daha geldiği küçük kasabada bunları bulamadı. Sadece bunları bulamayan o küçük kasabadan yıllar önce uzaklaşan büyük sevdalar da geçmişini bulamadı. Kızına anlatacakları boğazında düğümlendi.Bak kızım senin dedeni belediye başkanı otuz yıl önce niye yapmadılar biliyor musun. Çünkü deden çiçek ekerdi dört bir yana.!! Deden çiçekleri çok severdi.Küçük kasabadaki en güzel bahçeli ev onun seçilmişti.
İnanmazsın on metre boyunda geceleri çiçek açan kaktüs bile vardı bahçesinde.Bahçenin yanından geçen nice turist sıraya girerdi fotoğrafını çekmek için.Düşünebiliyor musun çiçeklerin merkezinden gelen turistler sıraya girerdi..Şimdi turistler fotoğraf çekecek konu bulamıyorlar.Sağ sol pişir ye mangal.. Deden toprakları çiçek ile çoğaltırdı. Et ile değil.. Ve seçmediler onu.. Ben o vakit onun kahvehanelerde propaganda konuşma metinlerini yazıyordum. Üç beş yaşlı amca dinliyordu.Üç beş genç slogan atıyordu.
Duyduk ki aday olduğu parti ilçe başkanı ve meclis üyeleri başkanlık için bağımsız aday ile anlaşmış.Yani bu Dürüst çiçek adam bize meclis üyeleri için oy getirir ama bizde başkanlık için sana oy verelim.. Bu küçük kasabadaki insanlar dedenin dürüstlüğünü bildikleri için ,yeşil kağıtları ve kendi çıkarlarını seçtiler. Yani çiçek bahçelerini değil beton kalıpları seçtiler. Ve bu kumpasa alet oldular.Küçük bir kasabada o yıllarda seçim ramazan temaşası gibiydi. Dedenin adı Ramazan.Sloganımız Sözümüz söz Ramazan Öz. İdi ..
Öyle bağırırdık sokaklarda.Bizim sözümüz söz dür ama aması vardı.Kendi adayını bile satan bir parti başkanı ve bld. Meclis üye adayları ve ahali..
Sonra ne oldu mu kızım. Deden küstü. O geceleri çiçekler açan on metrelik kaktüs bile küstü. Çünkü dört bir yanı apartman olunca hava alamadı bahçe. Deden sıkıştı. Deden nefes alamadı. O nefes alamadıkça çiçekler okjisen dağıtamadı.Ama deden Gene de özünü kaybetmedi.Dört bir yanında dikilen apartmanlara inat direndi.Direndi çiçekleri için. Direndi küçük kasabası için . Direndi.. Direndi.. Bahçeli evini vermedi.Tüm yedi ceddi sülalesi hadi yeter sen vermeden biz veremeyiz dediler .
Verdiklerinin ne olduğunu bilmeden. Verdi ,verdi ve sonunda kanser oldu..Kanseri bile yendi senin deden ,ama yorgun kalbine yenildi..Şimdi melekler ile birlikte.. Çiçekler ile cennet de..
O küçük kasabalarda çoğalan her şeye karşın gittikçe azalan bu insanların, zamanında ektiği tohumların hatırına yaşıyor turizm. Ama biz özümüzden uzaklaşırsak; yol,bina,araba,mal ve mekan ile çoğalan bize dahi yabancı gelen o büyük kasabaların yalan gecelerinin sabahına vuran çöküşlerini izlemek olacak turizm.
Ertuğrul ÇINAR
Geçen hafta kaybettiğimiz ,Babamız herşeyimiz ‘’ Ramazan Öz’’ ün anısına ithaf olunmuştur.
Tıpkı gezginlerin ,yada tatile gelenlerin yaz aşkı dedikleri türden yakınlaşmalar ile artar.Ama asla tek gecelik aşklar türünden değildir.Ömür boyu sürecek türden .Çünkü kişinin ilk aşkı bulduğu mekana aşkı da başka olur.
Zaman ihanetini arttırdıkça büyük sevdalıların küçük kasabaları da değişir.Yıllar sonra çok değil üç beş yıl sonra dönüp de geldiği küçük kasabalar kocaman kocaman olmuştur.Sevdalarını büyük yapan kasabanın yolları ,meydanları olmayan apartmanları olmuştur.Tarihi kale duvarları bir vakit olmayan barların çöplüğü olmuştur.İyot kokusunu duymak için denizin kıyısına yürümeye gerek duymadığı kasabanın kıyısının yanına dikilen kocaman apartmanlar ne hava bırakmıştır geride nede iyot.Varsa yoksa odun kömürü ,birde isot. Sonra da sırasıyla barut.
O küçük kasabaların büyük insanlarının yürekleri ,özleri, benlikleri değişmeye başlamıştır. Bir zaman gıpta ile baktıkları büyük sevdalara karşı yüreklerinin bir köşesini yeşil kağıtlara mahkum etmişlerdir.Topraklarını satarken benlik ve özlerini de satmaya başlamışlardır. Üretkenlikleri sekiz ay tüketime yönelmiş ,toplum mühendisliği tarafından irdenelenecek ölçütlerde kendini beğenmişlikleri hayret ölçütlerinde artmıştır. Birden ‘para’ ile her şeyi yapabileceklerini sanmışlardır. Yazları geceleri uyumadan, kışları da uykudan kalkmadan geçirmeye başlayıp en fazla video cd film satılan merkezlerden olmuşlardır.
Her dem verdikleri ödünlerin artması sonucu bağ ,bahçe ,tarla talan olmuş aralarındaki kasabalı birlikteliği yerini kozmopolit bir yapıya dönüştürmüş hatta daha da aşırıya giderek küçük birlikteliklerin birbirini hasetlenmesi gibi bir durum oluşmuştur.Bu küçük kasabaların eskilerinin eserini doyasıya yaşayıp çeken yeni nesil, eski fotoğraflara baktıkça – uff amma da gelişmişiz bee helal olsun bizim pedere demiştir. Şu eski taş duvar hanı mekanı iyi ki müteahite vermiş demiştir.Kiralar artıyor her yıl demiştir.
O taş duvar hanlarda daha şimdiki turizmin olmadığı yıllarda büyük sevdalar yaşayan İrlandalı kız ,yıllar sonra gelip gördüğü taş duvar hanın yerindeki beş katlı apartmana bakıp ohh my Got derken yoldan geçen üç beş yeni göçmen gel kardaş bak aha bunlar bedava gel derken İrlandalı kızın gözyaşlarını sattıkları sahte ipek polyester mendil ile silmişlerdir.
Küçük kasaba büyük büyük yollara binalara kavuşurken ,zeytin ağaçlarının yerini toplu konut alanları alırken tüm yapılan binalara yerleşen insanlar göçmen gelen insanlar olurken artan bina sayısının küçük kasabalardaki ticareti ve turizmi artıracağı sanılırken en fazla borç davaları ile yüz yüze kalınmış bir merkez olunmuştur.Turizm ve sevdaların küçük kasabası neredeyse bir yerden bir yere araçsız gidilemeyen bir kent olmuştur.Benzin ve mazot kokuları iyot kokularını yenmeye başlamıştır.
Bir işin geliştirilmesinin bedelini o işin toprağı çekerse o toprak zamanla pörsür yok olur. Ne kadar daha fazla baskı yapsanız da aynı ürünü verir. O topraktan sağlıklı ve özüne uygun ürün almanın yolu toprağa ağır bir bedel ödetmek olmamalıdır.Toprak eskidikçe zamanla üstündekini de eskitir. Ve bu şartlara uygun bir şekilde çok katlı binalara taşınan küçük kasabanın küçük insanlarının tüm sosyal ilişkileri küçülmüş, misafirperverlik ölçütleri değişmiş yıllarca tek katlı bahçeli evde yaşamaya alışmış insanlarda sağlık problemleri baş göstermiştir.
Bu toprağın öcüdür.Düzensiz yapılaşma sonucu biraz fazla yağmur yağdıkça sel felaketleri yaşanmıştır.Ve toprak daha alacağını bitirmemiştir.
Bu yıl elli milyon turisti ağırlayan İspanyada ne boğanın sesi kesilmiştir. Ne de daracık sokaklar genişletilip eski taş evler yıkılıp küçük kasabaların büyük adamları rüşvet almışlardır. Gelişmişlik için ne toprak yok edilmiş nede sevdalara set çekilmiştir.Sevdasına sahip çıkan insanlar bir yıl sonra geldiği mekanı gene aynı yerinde bulup aynı garson ile sohbet edebilmektedir.
Eleştirilse de binlerce kişi koştururken azgın boğalar kırmızılara saldırmak için koştururken ,bizim toprağımızda şemsiyeciler parasını vermedi diye yerli turistin peşinden koşturmaktadır. Özünü kaybetmek filmi her sezon yenilenmektedir.…
Büyük sevdaların küçük kasabalardan göçmüş kahramanları zaman geçtikçe çocuklarına anlatır: Bak kızım; Biz annen ile bu sokak çeşmesinin köşesinde buluştuk .Onun yanındaki taştan duvar en az iki yüz yıllık bir duvardı.
Biz o duvarın köşesinde kına gecesi yaptık. Senin dedenin babası ustaymış kızım. Bak çok eskilerde bu camiyi yapmış bu caminin yanında bir eski yazılı bir taş vardı. -Baba şimdi bunlar nerde..?- Kızım yıktılar…!!Hiç unutmam kızım bu köşede bir bakkal vardı. Yabancı turistlerden biri istediği cins bir şarap almak için bakkala uğradı onda yok. 200 m ötede başka bir bakkal var ona kadar çırağını eşlik etti tembih etti turisti diğer bakkala gönderdi..
Daha ne anlatayım kızım . Kurban bayramında adettendir.Damat gelin evine her tarafı süslü kurban gönderir.Ben bu koyunu gönderirken en az elli turist fotoğraf çekip konuyu anlayıp beni tebrik etmişti. Şimdi ortada kan..ve çöp…
Kendini ve özünü bilmek ile başlayan bir turizm oluşumu başarısız olamaz. Çok şeylerini satan insanlar sandılar ki,yol sayısı arttıkça gelen çoğalır. Bina sayısı arttıkça kalan çoğalır.Araba sayısı artıkça binen çoğalır. Mekan ve mal sayısı arttıkça alan satan çoğalır. Oysa çoğalan toprağın altında kalan üretimsiz kanalizasyon kirliliği oldu.Sevdalar dumanların ve çelişkilerin arasında gözükmez oldu. Amerikalı bile, ben Amerikan İngilizce’si konuşuyorum benim dilim farklı ve özgün derken küçük kasabanın yabancı dilden neon ışıkları garip isimlerle doldu.Bir gecelik ilişkiler çoğaldı. Lazer ışıkları gibi bir gelip pir giden turist olduğu belirsiz kuzeydoğu ülkesi misafirleri oluştu.
Dansımıza ,özümüze töremize ,yardımlaşmamıza inancımıza şeklimize ve tümden aşkımıza vurgun yabancı misafirler yıllar önce yediği otlu gözlemenin ,lokmanın tadını bağlama ile çaldığımız oyun havaları ile efenin türküsünün eşliğinde sevdalandığı gecenin hatırına yıllar sonra bir kez daha geldiği küçük kasabada bunları bulamadı. Sadece bunları bulamayan o küçük kasabadan yıllar önce uzaklaşan büyük sevdalar da geçmişini bulamadı. Kızına anlatacakları boğazında düğümlendi.Bak kızım senin dedeni belediye başkanı otuz yıl önce niye yapmadılar biliyor musun. Çünkü deden çiçek ekerdi dört bir yana.!! Deden çiçekleri çok severdi.Küçük kasabadaki en güzel bahçeli ev onun seçilmişti.
İnanmazsın on metre boyunda geceleri çiçek açan kaktüs bile vardı bahçesinde.Bahçenin yanından geçen nice turist sıraya girerdi fotoğrafını çekmek için.Düşünebiliyor musun çiçeklerin merkezinden gelen turistler sıraya girerdi..Şimdi turistler fotoğraf çekecek konu bulamıyorlar.Sağ sol pişir ye mangal.. Deden toprakları çiçek ile çoğaltırdı. Et ile değil.. Ve seçmediler onu.. Ben o vakit onun kahvehanelerde propaganda konuşma metinlerini yazıyordum. Üç beş yaşlı amca dinliyordu.Üç beş genç slogan atıyordu.
Duyduk ki aday olduğu parti ilçe başkanı ve meclis üyeleri başkanlık için bağımsız aday ile anlaşmış.Yani bu Dürüst çiçek adam bize meclis üyeleri için oy getirir ama bizde başkanlık için sana oy verelim.. Bu küçük kasabadaki insanlar dedenin dürüstlüğünü bildikleri için ,yeşil kağıtları ve kendi çıkarlarını seçtiler. Yani çiçek bahçelerini değil beton kalıpları seçtiler. Ve bu kumpasa alet oldular.Küçük bir kasabada o yıllarda seçim ramazan temaşası gibiydi. Dedenin adı Ramazan.Sloganımız Sözümüz söz Ramazan Öz. İdi ..
Öyle bağırırdık sokaklarda.Bizim sözümüz söz dür ama aması vardı.Kendi adayını bile satan bir parti başkanı ve bld. Meclis üye adayları ve ahali..
Sonra ne oldu mu kızım. Deden küstü. O geceleri çiçekler açan on metrelik kaktüs bile küstü. Çünkü dört bir yanı apartman olunca hava alamadı bahçe. Deden sıkıştı. Deden nefes alamadı. O nefes alamadıkça çiçekler okjisen dağıtamadı.Ama deden Gene de özünü kaybetmedi.Dört bir yanında dikilen apartmanlara inat direndi.Direndi çiçekleri için. Direndi küçük kasabası için . Direndi.. Direndi.. Bahçeli evini vermedi.Tüm yedi ceddi sülalesi hadi yeter sen vermeden biz veremeyiz dediler .
Verdiklerinin ne olduğunu bilmeden. Verdi ,verdi ve sonunda kanser oldu..Kanseri bile yendi senin deden ,ama yorgun kalbine yenildi..Şimdi melekler ile birlikte.. Çiçekler ile cennet de..
O küçük kasabalarda çoğalan her şeye karşın gittikçe azalan bu insanların, zamanında ektiği tohumların hatırına yaşıyor turizm. Ama biz özümüzden uzaklaşırsak; yol,bina,araba,mal ve mekan ile çoğalan bize dahi yabancı gelen o büyük kasabaların yalan gecelerinin sabahına vuran çöküşlerini izlemek olacak turizm.
Ertuğrul ÇINAR
Geçen hafta kaybettiğimiz ,Babamız herşeyimiz ‘’ Ramazan Öz’’ ün anısına ithaf olunmuştur.

| feyzi açıkalın | 07.01.2004 / 12:08:00 |
| Yazınıza verilen yanıttan Kuşadasını anlattığınız anlaşılıyor. Olsun, ben onu Alanya niyetine okudum. Elinize sağlık ama "Aman tanrım"ı İngi-almanca olarak yazmışsınız. İyi ki bilgisayarda noktalama işaretleri kullanılmıyor... | |
| selen bayar | 06.01.2004 / 19:00:00 |
| dediğin gibi o ev dedemle bütünleşmişti hatta kuzenlerle biraraya geldiğimizde konuşurduk küçükler yaşayamadılar tam anlamıyla çocukluklarını. biz o evde nekadar mutluyduk. dedemde sessiz dinlerdi yorumlarımızı... onu çok özledim dedem benim güç sembolumdü. yarım kaldım sanki allah hepimize güç versin. artık kuşadası eski kuşadası olmayacak çünkü dedemiz yok. bir şekilde eksik kalıcaz hep.... | |

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder