29 Aralık 2012 Cumartesi

Doksanlardan bugüne algılar


Dünya üzerinde 1631 yılında ‘Gazzette de France’adı ile Fransa da çıkan ilk gazeteden bu yana  derelerin altından çok sular aktı.Bu kağıt parçasının gücü insan hayatında çok önemli bir yer tuttuğu için,çok değişik kullanım alanları doğdu.Bizde Takvim-i Vekayi adlı ilk gazetemizin tam 200 yıl sonra çıkması ise çok daha ilginçti.

Ülkemiz ‘basın’ yoluyla bir çok değer kazandı.Ama bunun yanında bir çok değerde kaybetti.Basın bir takım gizli güçlerin etki alanına girdi.Politik, tek ve sabit fikirli yaklaşımlarla, iktidarları ve yönetimleri etkiledi.
Haberin ana unsuru olması gereken gazeteler ideolojik ve politik yorum araçlarına dönüştürüldü.Yorumlarıyla hatta kanun gibi gördükleri köşe yazıları ile toplumun rotasını etkilediler.Askeri darbelere çanak tutmuşlar sonra hiçbir şey olmamış gbi özgürlükçü oluverdiler.
Keselerini bazı güçlerin yardımıyla  dolduranlar gene o güçlerin oyuncağı olarak her devr de hareket etmişlerdir.

Bu köşe taşları yolsuzlukların üstüne belgelerle gitmeyi yeğlememişdir. Yeğleyen Uğur Mumcu gibi gerçek gazeteciler ortadan  kaldırılmıştır.

Araştırmacı, belgelerden  uzak ,köşeleri tutan şahıslar.. Ben satıcıyım satmak zorundayım diyen genel yayın yönetmenleri..Ülkemizin basın gerçekleridir.

Ülkeyi kökünden sarsan İpekçi cinayeti ,Askeri darbeler,Darbelerin ve diğer yolsuzluk ve rüşvet olayları..Ve her seçim öncesi basının sergilediği tutumlar..Dün paşacı olan köşe taşı, bugün paşaya darbeci..
Toplumdan kopuk elit bir yapıda yaşayan bu köşe taşları ile ilgili bir anım aklıma geldi..
‘Sene 1970 li yıllar..Bir yaz tatili  bir moteldeyiz.. Orta okullu yıllardayım.. Ailemle gittiğimiz yaz tatilini geçirdiğimiz  motelde ,sabahları erken kalkıp motelin sınırlı sayıdaki şemsiye ve şezlonglarını havlu ile kapmak görevi,biz çocuklarındı.Gene bir sabah canım kahvaltı yapmak istemedi. Kalabalık olduğumuz için iki şemsiye ve yatağa havlularımızı serdim.Uzanıp gazete okuyordum..Derken elli yaşlarında kokonez tabiriyle bir teyze geldi yanıma.Sert ve hışımla bana
-Utanmıyormusun? dedi.Öyle bakakaldım.
 Bana dönerek ,
–Burası benim yerim dedi.Bir sürü yer boştu oysa..Ben gene bir şey demedim. Havlunun birini alıp kendi havlusunu serdi.Bende o zaman bağırdım..Çünkü böyle durumlarda biz havluyu kuma serip güneşleniyorduk..O da bana bağırmaya ,söylenmeye devam etti..Ve yıllarca unutamadığım şu sözleri söyledi.
-Ben gazeteciyim. Böyle rezillik olmaz. Böyle terbiyesizlik olmaz..Bunları yazmak gerekir dedi..

İlginçtir, aynı dönem motelin arka kısmı çam ormanında yangın çıktı. Motele bir adım kala söndürmeyi motel işçileri,babamlar ,dayımlar  söndürmeyi başardık.Biz o otel işçileri ile cansiparene yangını söndürmeye çalıştığımızda ne o kokonez gazeteci ne de yanındaki adam vardı ,ortalarda..

İşte çoğu bu kadın gibi ülke sorunlarının yangınında ya kaçamak yazılarla yada kasten sustular.Kendilerini elit bir çembere kapatıp, toplumlarından uzak durdular.Sözde aydınlıkları ile toplumun bir çok değerli insanını  negatif yönde etkilediler. Doksanlı yıllarda elli tane köşe taşı vardı..Bu kişilerin toplumu etkileme oranı yaklaşık %69 dolayında olduğu tespit edilmişti.
Böylesine korkunç bir yüzdenin bugün internet sayesinde azaldığını ,ancak yok olmadığını iyi bilin.

O yüzden bu yazıyı dahi okurken bireysel bilincinizi sorgulayın..Araştırın.. Öğrenin. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları ‘ bağımsız’ bilincinizle sorgulayın..
Biz Hatay ilini ,Hatay halkına yapılan bir  halk oylaması ile sınırlarımız içine katmışız…Ve yeni oylama ,ilk oylamadan 100 yıl sonra imiş.. Kısaca bir tekrar oylama yapılacak..Ve HATAY halkına tekrar sorulacak… Ne garip değilmi…Köşeci basın ve satılmış taşlar  tamda Suriye !!! krizi zamanı..Kimseye bilgi vermiyor bu konuda!!! Garip değilmi!!

Bunun gibi ülkemiz üstünde sayısız oyun var… Yazılı ve görsel basın..Hatta sanatsal ve kültürel faliyetlerimiz üzerinde de  yeni yüzyılın ‘ algı etkileme’ olayı şiddetle uygulanıyor..

Biz doksanlarda çok değer  kaybettik… Ancak doksanlarda bir tek şeyi artık daha çok öğrendik.. Algımıza hükmetmelerine engel olmayı….

Ertuğrul Çınar



‘‘Evet bağımsızlık..İlle de bağımsızlık..Önce kafada, ideolojide bağımsızlık..
Bağımsızlık bir kişilik sorunudur.Kişi kendi aklı ile düşünemezse ,kişi akıl yerine dogmalarla düşünmeye alışmışsa ,dünyada olup bitenleri nasıl anlar,nasıl kavrar?
Yobazlık ve bağnazlık bir çeşit değil ki ,bin çeşit…’’Uğur MUMCU(Şubat87)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder